Mesleğe Princetown’da bir
lokantada bulaşık yıkayarak başladı. Önceleri yamaklık, kızartmacılık, ızgaracılık,
sosçuluk, aşçılık yaptıktan sonra şef oldu. Bir süre Rockefeller Center’in
tepesindeki Rainbow Room’un mutfağında dahi çalıştı. New York, Tokyo, Paris
derken tekrar New York’a döndü. O, uzmanlık alanı Fransız mutfağı olan ünlü bir
mutfak şefi idi artık. 25 senesi mutfak köşelerinde geçti. Sonunda bıçağını ve
kepçesini rafa kaldırdı. Mutfakta yaşadığı herşeyi anlatmaya karar verdi. Mutfak
Sırları” adında bir kitap kaleme aldı. Kitap, garip, tutkulu, komik, şaşırtıcı
ve son derece çekiciydi. Sonra TV’ye geçti. Önce 2001-2002 sezonunda Food
Network kanalında yayınlanan “A Cook’s Tour” adlı TV programında boy gösterdi. 2005
yılından itibaren Travel Channel kanalında 9 sezon yayında kalan ve son bölümü
3 Eylül 2012 tarihinde yayınlanan “Anthony Bourdain: No Reservations” adlı kült
TV dizisiyle tüm dünyayı feth etti. O bir fenomen: Amerikalı emektar şef Anthony
Bourdain.
Tony, genelde yerli bir mihmandar
eşliğinde turladı mekanları. Siyah
Beluga havyarından sıçan yahnisine, pizzadan lahmacuna midesine indirmediği halt kalmadı. Genelde doğaçlama takılan çılgın
Tony son derece zeki, sevimli ve karizmatik bir şahsiyet. Program da o derece
eğlenceli ve bilgilendirici. Eski bölümler halen home TV kanalında her öğlen saat
12:00’de ve gece 23:00’te yayında. Meraklısına şiddetle tavsiye ederim!
Anthony Bourdain (1956, NYC doğumlu); O eski halinden eser yok şimdi... |
Fellini tarzında siyah-beyaz olarak
kameraya alınan Roma bölümü bana İstanbul programını hatırlattı, düşüncelere
gark etti. İtalyanlara imrenmeden yapamadım...
İtalyanların üç temel yemek
felsefesi varmış: Malzeme, malzeme ve malzeme! Tüm marifet taze malzemede. O
gün taze, mevsimlik ne varsa onu pişiriyorlar. Geleneksel tavırları, tarzları
bu... Bugün olan yarın bulunmayabiliyor... Olsun, hiç önemli değil, yarın taze
ne bulurlarsa onu yerler. Bunun üzerine fazla konuşmaz, düşünmez, önemsemezler
bu durumu... Böyle gelmiş, böyle gidiyor. Her şey son derece basit, sade ama
taze! Fransızların köylü mutfağı diyerek aşağıladığı İtalyan mutfağının dünyanın
hatırı sayılırlarından biri olmasının sırrı pek bayağı: Taze Malzeme!
Dönelim buralara, İstanbul’lara...
Dün baldız Kadıköy’de günlük ev mantısı yapan bir yer olduğundan bahsetti:
Meşhurmuş buranın mantıları... Neymiş, hamuru elde açılıyormuş, içinde %100
dana eti varmış da, falan da filan da... Yahu olması gereken de bu değil midir
zaten. Ama bizim baldız ne yazık ki haklı, ara ki bulasın böylesini... Fiyatı
da cabası yalnız!
Peki neden bir şeyin iyisini
bulmak için en pahalısını aramak durumundayız kuzum??? Çünkü günümüz Türk
Mutfağının da vazgeçilmez üç temel felsefesi var: Sahtekarlık, Gözboyamacılık
ve Kazıkçılık!
Çiğdem Baldız |
Her mantıcı hamurunu iyi undan elde
açsa, iç malzemede %100 dana eti kullansa; biz de herhangi bir mantıcıdan
gözümüz kapalı alışveriş yapsak ne olur? Olması beklenen olur: Kalite standartlaşır, fiyatlar makul
bir seviyede sabitlenir; kötü mantıcılar ya işlerini daha düzgün
yapmaya başlarlar ya da elenirler, dükkanı kapatırlar... Bizim baldız da mantı yiyeceğim diye kazık
yemekten kurtulur böylece...
Kim bana gönül rahatlığıyla oturup
da gözü kapalı sipariş verip kazık yemeden iyi yemek yiyebileceği on tane yer
sayabilir???
Peki, bizlerin hiç mi suçu yok???
Olmaz mı, esas suçlu bizleriz, müstahak bize tüm o berbat yemekler, olmadı kazıklar... Yeterince
bilinçli, seçici değiliz bir kere; kötü yemekle ya da kazık fiyatlarla karşılaştığımız
zaman itiraz etmesini bilmeyiz, kuzu kuzu razı oluruz önümüze konan rezil tabaklara
ya da şişkin faturalara...
Bu konuda söylenecek daha çok şey
var ama şimdilik fazla uzatmayayım: Üç temel felsefemiz değişmediği sürece Türk
mutfağının aşama kaydetmesi ve hatırı sayılır olanlarla birlikte anılması
hayalden öteye gidemez. Neymiş efendim: Dünyada üç mutfak varmış, biri Fransız,
ikincisi Çin üçüncüsü de Türk mutfağıymış... Mış, mış, mış, biz göremedik, o
eskidenmiş... Vazgeçelim artık kendimizi kandırmaktan. Kellemizi öne eğip
düşünme, aklımızı başımıza toplama vakti çoktan geldi de geçti bile; daha da
gecikmeden bırakalım eski tarifleri rafineleştirmeyi, modernleştirmeyi, füzyona
müzyona kurban etmeyi de annemizin, anneannemizin, babaannemizin mutfağına geri
dönelim önce hep birlikte: Dürüst olalım, Sadeleşelim ve Kazık atmayalım, kazık
yemeyelim!
Konu biraz dağıldı, kusura
bakmayın, hızımı alamadım a dostlar... İyisi mi sizleri Tony’nin “Mutfak
Sırları”ndan bir bölümle başbaşa bırakayım:
“Kızarmış sarmısak. Sarmısak ilahidir. Doğru yöntemler kullanıldığında
sarmısak kadar farklı tatlar verebilen besin çok azdır. Sarmısağı yanlış
kullanmak suçtur. Bayat sarmısak, yanmış sarmısak, ezilmiş sarmısak, sarmısak
presi... Bütün bunlar iğrençtir. Lütfen sarmısağınıza saygı gösterin. "Sıkı Dostlar" filminde gördüğünüz gibi dilimleyip makarnaya katın ama kavurmayın.
Bıçağınızın kenarıyla ezin ama prese sokmayın. O aletlerin diğer ucundan çıkan
şey nedir bilmiyorum ama sarmısak olmadığı kesin. Bütün halde kızartırsanız
yumuşar ve tatlılaşır. Böylece kahverengiye çaldığında suyunu da
sıkabilirsiniz. Örneğin bir Caesar salatası sosuna taze ve çiğ, bir diğerineyse
kızarmış sarmısak katın. Ne demek istediğimi anlayacaksınız. Yemeğinizin tadını
hiçbir şey kavrulmuş ya da ekşimiş sarmısak kadar bozamaz. Kavanozların içinde
çürümeye terk edilmiş sarmısaklardan kesinlikle uzak durun. Tazesini
soyamayacak kadar tembel misiniz? Öyleyse sarmısak yemeyi hak etmiyorsunuz
demektir.” (Mutfak Sırları – Kitchen Confidential: Aşçılık Dünyasından Mahrem Maceralar, Anthony Bourdain, 2000, İngilizce aslından çeviren: Dost Körpe,
Oğlak Yayınları, 2002)
Bilinçlenelim, bilinçlendirelim!
Çöp ya da kazık yemek istemiyorsak
paşa paşa evimizde takılalım!
Sağlıcakla ve Afiyetle Kalalım.
Esen K.
Yemeğe tutkuyla bağlı olanların mutlaka okuması gereken Mutfak Sırları Anthony Bourdian son kitabını yorumladım. Yeni tarifleriniz için ilham alabilirsiniz. https://forestofnoreturn.blogspot.com https://forestofnoreturn.blogspot.com/2018/09/kitap-mutfak-sirlari-ascilik.html
YanıtlaSil