26 Ekim 2011 Çarşamba

Yeme de yanında yat, Bölüm III: Japon sosis

Japon yönetmen Juzo Itami'nin Tampopo'sundan (1985) alınmış yaklaşık 4 dakikalık bir kesit.
Film baştan sona sinematik bir yeme-içme şöleni...
Mezara girene dek iyi yiyip içmek lazım...

R(amen)!
Ramen'in ne olduğunu öğrenmek için filmi izleyene dek patlayıp çatlayın e mi?




Esen K.

2 Ekim 2011 Pazar

Bir zamanlar Çağdaş Bilardo’da: Fındıklı kolanın icadı

Seksenlerin sonu doksanların başı. Yaz tatillerinin kasabada, dönemin revaçta kulübü Çağdaş Bilardo’da geçirildiği zamanlar...
Düzenli olarak öğlen vakti saat 12 gibi yataktan kalkılır. Çabucak geçiştirilen basit bir kahvaltı sonrası soluk Çağdaş Bilardo’da alınır. Anında bir dörtlü masa kuruluverir. Eşli bir oyun oynanacaksa eş genelde sabittir. O gün asıl eş na-mevcut ya da na-müsaitse yedek eş aranır ve hemencecik bulunur. Oyun seçilir, ona göre masaya malzemesi gelir. Genelde hangi oyun IN’se o oynanır: Okey, 104, rıfkı (king), eşli king, maça kızı, 3-5-8, kuralları her mekanda ve de masada ufak değişiklikler gösteren kahvehane brici, bazen de spor niyetine bilardo (Amerikan ya da üç/dört top), v.b.
Sinekler (yancılar) masanın köşelerinde yerlerini alır; bacak bacak üstüne atar, hem yancı olarak masadan beslenir hem de oturduğu yerden iki eli birden dikizleme durumu olduğu için bilgece yorumlar yapmadan duramazlar. Tuttukları ekibe de arada bir çaktırmadan tiyo vermeye kalkışırlar. Bu tip durumlarda masadan uzaklaştırma cezası aldıkları bile olur. Onu bunu bilmem, sineğin akıllısı susmasını ve beleş yiyip/içmesini bilendir aga...
Oyun başladıktan sonra masaya istesen de istemesen de önce çaylar gelir. Sonra oyun kızıştıkça öncelikle oyunda önde giden ekip tarafından olmak üzere siparişler verilmeye başlanır. Bu siparişlere iddiasını yitirmeyen arkadan gelen ekip de hırslanarak hız verir... Hesaplar kabarmaca...
Bildiğin fındıklı kayısı canım...
Dönemin en pahalı/lüks ve en ‘in’ kokteyli fındıklı koladır: Önceleri, hafızam beni yanıltmıyorsa, meşrubatın (kola, fanta, şeftali suyu, kayısı suyu) yanında gelirdi küçük paket Fiskobirlik fındık. Hangi akıllı icat etti bilemiyorum ama sonradan meşrubatın içine girmeye başladı. Yani meşrubat bardağa boşaltılır, içine de bir küçük paket fındık boca edilirdi. Paket açılırken çıkan cayır cayır sesi oyunda yenik durumdayken dayanılmaz olsa bile unutulmazlar arasında yerini almıştır...
Bu iddialı oyun masalarında vakit çabuk geçerdi. Hızın yeterince alınamadığı durumlarda - yenilen pehlivan da henüz doymamışsa güreşe - akşam nevalesi (sucuklu/kaşarlı tost ya da etli pide) de masaya sipariş edilir ve salon sahibi kapıya kilidi vurana dek devam ederdi bu kumar mesaileri...
Sonrası malum; oyunda kazandıysan cepteki parayla Cengiz’in birahanesinde iki bira yuvarlayarak günü yorumlamaca, yenildiysen hesap kapatmaca. İkinci durumda, genelde cepte o pavyon hesabını ödeyecek kadar nakit olmadığı için Nazif’in (dükkan sahibi) kara kaplı defterine borç yazdırmaca. Sonra borcu taksit taksit ödemek için debelemece. Pederden – anneden gizliden gizliye kopartılamadığı durumlarda - bir sonraki harçlığı alana dek de masalara yancı yazılmaca...

Gelelim benim favori fındıklı meşrubatıma: İlk sırayı kayısı alır, sonra şeftali ve sırasıyla fanta  ve kola gelir. Ancak kulübün imzası ve açık ara en çok satan kokteyli fındıklı Coca Cola idi...


Esen K.