Geçenlerde avukat baldızım
bendeki mantar merakının nereden geldiğini sorup sorgulayınca bu konuya açıklık
getirmek farz oldu:
Yaban mantarlarına olan ilgim yaklaşık onbeş sene evvel yazdan kalma bir Sonbahar gününde eş-dost ziyareti için uğramış olduğum Kızılcahamam’ın Kasımlar köyünde başladı. Kasımlar’a, Kızılcahamam-Çerkeş karayolu üzerinde bulunan Güvem beldesini geçtikten sonra ilk sol sapaktan içeri girip 3-5 km civarında bir mesafe kat edilerek ulaşılıyor. Köy Işık Dağı’na çok yakın.
Yaban mantarlarına olan ilgim yaklaşık onbeş sene evvel yazdan kalma bir Sonbahar gününde eş-dost ziyareti için uğramış olduğum Kızılcahamam’ın Kasımlar köyünde başladı. Kasımlar’a, Kızılcahamam-Çerkeş karayolu üzerinde bulunan Güvem beldesini geçtikten sonra ilk sol sapaktan içeri girip 3-5 km civarında bir mesafe kat edilerek ulaşılıyor. Köy Işık Dağı’na çok yakın.
Kasımlar Köyü (Kızılcahamam, Ankara) |
Köydeki
ahbaplarımız bizi o gün Işık Dağı eteklerinde bir mantar avına çıkardılar.
Benim için hoş bir sürpriz olarak bir ilkti bu serüven. Bize önce toplayacağımız
mantarlarla ilgili kısa bir briefing verildi; o yörede Koçak diye adlandırılan Russula delica (daha yaygın adıyla Koç mantarı) ve onun Kanlıca namıyla bilinen Lactarius deliciosus (ya da L.
Salmonicolor) mantarları tanıtıldı. Burada böyle hava bastığıma bakmayın;
çok sonraları öğrenmiştim bu iki türün Latince isimlerini...
Solda Russula delica ve sağda Lactarius deliciosus |
Briefingden sonra elimizde poşetler ve
sopalarla koçak ve kanlıca aramaya ormana dağıldık. Birkaç saat süren mesai
sonunda epey mantar toplamıştık. Benim gibi Ankara’dan gelen acemilerin
mantarları sıkı bir kontrolden geçti önce; neyse ki dersimize iyi çalışmış
olarak hocalarımızdan pekiyi notunu aldık: Mantarlarımız testlerden temiz
çıkmıştı.
Köye dönüşte toplanan mantarlar
önce bi güzel toprağından arındırıldı, temizlendi. Kanlıcalar bütün olarak ters
çevrilip odun ateşinde közlenerek, koçak mantarları da doğranıp kendi suyunda
haşlandıktan sonra soğanla birlikte kavrularak taze lavaş eşliğinde sofraya getirildi. O muhteşem yaban mantarı ziyafetinin tadı sanki biraz evvel yemişcesine halen damağımda...
Aslında küçüklüğümde dedemin
kendi topladığı mantarları yiyip zehirlendiği günden beri yabani mantar haramdı
bize, ebediyen yasaklanmıştı büyüklerimiz tarafından. Fakat o gün mantara aç
domuzlar gibi saldıran ben ‘yasak meyvanın’ tadını almıştım ‘Işık Dağı Cennetinde’ bir kere... İlk
doz epey sağlamdı: Bu yoldan geri
dönmek yoktu artık benim için...
Sonraki yıllarda hep aklımda
olmasına rağmen bir fırsatını bulup da Kasımlar’a tekrar uğrayamadım. 2008
yılına değin bir keresinde Silivri’nin Kurfallı köyü civarında Agaricus campestris (İçi kızıl, Çayır mantarı) olmak üzere, birkaç kez daha ormanda
mantar toplayıp yemişliğim var.
2008 yılından itibaren bu işin
başka bir yönü beni cezbetmeye başlamıştı: Ormanda dedektifçilik oynamak, macera aramak;
bilmediğim farklı türde mantarların izini sürmek, onları kendi muhitinde
fotoğraflamak ve eve dönüşte elimdeki basılı kaynaklardan ve/veya internetten
yararlanarak bilmediğim türleri kendimce tanımlamaya çalışmak. Bu çok keyifli
bir uğraş haline gelmişti. Mantar çeşitliliğinin arttığı ilkbahar ve
sonbahar aylarını ip değil urganla çeker olmuştum...
Artık sadece yemeklik mantar
aramak/toplamak için değil, binlerce tonda renkleri, belki milyonlarca farklı
biçimiyle, irisiyle ufağıyla, ihtiyarı genciyle, zehirlisi zehirsiziyle, v.b.
her türlü mantarı keşfedebilmek için dalıyordum ormanlara. Daha önce
rastlamadığım bir türle karşılaşmak beni fazlasıyla heyecanlandırmaya
yetiyordu. Elimdeki imkanlar ve yeteneğim elverdiğince güzel fotoğraflar
çekmeye çabalıyor, tüm fotoğrafları düzenli bir şekilde arşivime alıyordum. Kanımdaki
yabani mantar dozu iyice artmış, bu bağımlılığın tedavisi imkansız hale
gelmişti artık...
Avcı-toplayıcı Esen K iş başında |
Bu hastalığı sevgili kuzenime de
bulaştırmayı başarmıştım bir gün: O da bu sonu bilinmez geri dönülmez yolun
yolcusu olmuştu... Kafadar bir yoldaşla keşfe çıkmak çok daha keyifliydi
elbette ki. Kuzenle kim bilir kaç kez yollara düşmüş, kaç kilometre taban
tepmişizdir yabani mantar peşinde...
Macera dedik ya, insanın başına
binbir türlü hal gelebiliyor elbette ormanda dolaşırken: Geçenlerde yine Aydos
Ormanı’nda yenice keşfetmiş olduğum Cantharellus
tubeaformis var. Lutescens (Civciv ayağı) madenini ziyaretim sırasında tam
bereketli bir ocağa dalmış, torbayı doldurmakla meşgulken 30’lu yaşlarında,
kirli sakallı, kumaş pantolonlu, siyah deri montlu elemanın teki peydahlandı
bir anda. Yanımdan geçerken “Napıyosun
burda?” diye sorunca ben de gayri ihtiyari, “Mantar topluyorum” diyerek cevap verdim. Tuhaf eleman, “Kolay gelsin” diyerek yoluna koyuldu.
Teşekkür ettikten sonra işime devam ettim. Yakın çevremdeki insanların son
günlerde üstüme üstüme gelip yaptıkları uyarılar aklıma gelince birden
işkillenmiştim yalnız...
Bir miktar daha mantar
topladıktan sonra onbeş dakikaya Denizli’ye doğru yola çıkacak olan İlknur’a arabamda
bulunan valizini vermek üzere Kurtköy’deki iş yerine yollandım. Orası da o an
bulunduğum yerden yaklaşık olarak 5 km daha ilerdeydi. Zamanında ulaştım
İlknur’a. Kendisine yarısı civciv ayağı dolu torbayı gösterince oradan dosdoğru
eve döneceğime dair söz vermemi istedi. Aklı bende kalmasın diye yarım ağızla
söz verir gibi yaptım, aklım hala ormanda bıraktığım tubeaformislerde idi haliyle... Emaneti sevgilime elden teslim ettim.
Vedalaştık.
Cantharellus tubeaformis var. Lucescens (Civciv ayağı) |
Tam da malzemeyi bez torbaya
indirmiş, ocağın dibine incir ağacını
dikmiştim ki bir çıtırtı işittim... Başımı sesin geldiği yöne doğru
çevirince kızıl rengi saçı-sakalıyla, üstü başı pejmürde vaziyette, kendi
kendine bir şeyler mırıldanarak -belli ki kafayı sıyırmış- yandaki hafif
meyilli patikadan aşağı, benim bulunduğum yere doğru yaklaşmakta olan bir başka
elemanla göz göze geldim. Esrarengiz elemanımızın kucağında bir battaniye
veyahut örtüye sarılı 24lük bira kasası boyutlarında koliye benzer bir emanet...
İlk eleman gibi bu da ne
yaptığımı sordu, ben papağan misali aynı cevabı tekrarladım. Ancak bu kez nasıl
olduysa karşılığında elemana “Sen napıyorsun?” diye sorma cesaretini
gösterebildim. Aldığım cevap aynen şöyle oldu: “Hımmhh.. Hınghhhhh... Bi yerden
geliyorum, başka bir yere gidiyorum”...
Eleman başını tekrar önüne doğru
çevirdi, beni şoke demarke vaziyette bırakıp hiç durmaksızın yoluna, caddeye
doğru devam etti. Belli ki acelesi vardı...
Aradan 10 dakika geçti geçmedi;
deri montlu delikanlı yeniden peydah olmaz mı... Yanıma yaklaştı fakat beni
tanımazdan geldi. O saatte Aydos Ormanı’nda iki kilometre çapında bir alanda
elinde bej renkli bir bez torba ile mantar toplayan tıpa tıpa aynısından iki
tane gözlüklü mantarkolik bulunma
olasılığı milyonda kaçtır acaba???
Eleman yanıma yaklaşınca ben
“Merhaba” diyerek selamladım.
- Selamün
Aleyküm birader. Sakallı bi adam geçti mi buralardan?
- Evet,
biraz önce geçti öyle birisi.
- Elinde bir
paket taşıyor muydu?
- Evet.
- Caddeye
doğru mu gitti? Meraklandım ben de:
- Evet. Neden
sordun? Ne taşıyordu o adam?
- Boşver
sen. İşine bak birader. Eyvallah...
- Eyvallah.
Aramızda geçen bu ilginç
diyalogdan sonra bu adam da esrarengiz kızıl sakalın ardından caddeye doğru
ilerledi ve gözden kayboldu.
O iki gizemli 'Homo Sapiens' ortadan kayboldu kaybolmasına da bende ne huzur bıraktılar ne de keyif...
Hadi sen deyiver baldızım: Kızıl
sakal pakette ne taşıyordu acaba? Komşunun horozunu mu indira gandi yapmıştı
yoksa acımasızca icabına bakmış olduğu bir zavallının kesik kellesi miydi
kucağındaki emanet?... Yok daha neler mi??? Kim bilir? Bizimkiler uyarılarıyla
iyicene paranoyaklaştırdı beni son günlerde.
Bizim avukat baldızın iddiasına
göre deri montlu elemanın sivil polis olma olasılığı çok yüksekmiş. Sultanbeyli
civarında Kürt nüfus çoğunlukta olduğu için oralar sivil polis kaynıyormuş.
Şehrin kalabalığından trafiğinden
bir süre kurtulayım, stres atayım, ciğerlere oksijen depolayıp akşam yemeği
için de biraz mantar toplayayım diye çıktığım yolda başıma gelenlere bak sen.
Arşivimi kurcalayıp tekrar gün ışığına çıkardığım bazı enteresan mantarların fotoğraflarıyla baş başa bırakıyorum sizleri:
Clathrus Ruber (Yılan Odası) |
Clathrus
Ruber, Rize
Bölgesi’ndeki namıyla ‘Yılan Odası‘ mantarı
kesin bir başka gezegenden. Sporları bence büyük ihtimalle bir meteorla
birlikte yeryüzüne indi, kendisi uzaylı bir ajan bile olabilir. Kendine has leşi
andıran kokusuyla görmeden 3-4 metre uzaktan dahi fark edilebilir. Yenmez.
Hygrocybe Coccinea |
‘Cimbom mantarı’
Hygrocybe Coccinea parlak sarı-kırmızı
renkleriyle göz kamaştırıyor. Yenebilir, vasat.
Laccaria Amethystina |
Mor
renkli Laccaria Amethystina yenebilir, leziz
bir mantar türü.
Clavariadelphus Truncatus |
Clavariadelphus
Truncatus’un
E.T.’nin hemşerisi olduğu su götürmez bir gerçek... Yenmez.
Ramaria Stricta |
Ormanın
mercanlarından Ramaria Stricta zehirli bir
tür.
Clavulina cristata |
Aydos
Ormanı’nda tanıştığım Clavulina cristata ağaç dallarının
arasından sızan ışığa doğru enfes bir poz vermiş. Yenebilir
ama pek makbul değil.
Humaria Hemisphaerica |
Küre biçimindeki tüylü Humaria Hemisphaerica yenmeyen
türlerden.
Xylaria Hypoxylon |
Geyik
boynuzu görünümlü siyah-beyaz Xylaria Hypoxylon da yabani bir
mantar türü. Tırnak benzeri sert bir yapıya sahip. Yenmez.
2008
sonbaharında Işık Dağı (Kızılcahamam) eteklerinde rastladığım bu kar beyazı yumurta
güzelinin türünü henüz tanımlayamadım.
Fomes Fomentarius (Kav Mantarı) |
Bedeni
Avusturya-İtalya sınırında bir buzulda donmuş olarak keşfedilen 5,000 yaşındaki
ihtiyar “buz adam” Ötzi’nin torbasında da bulunan Fomes Fomentarius (Kav Mantarı) tarih
öncesi çağlarda ‘Homo Sapiens’ler
tarafından ateş yakmakta kav olarak kullanılıyordu. Yenmez.
Craterellus Cornucopioides (Borazan Mantarı) |
Ülkemiz
coğrafyasında sonbahar aylarında bol miktarda bulunabilen Craterellus Cornucopioides
(Borazan Mantarı) özellikle Avrupa mutfağında çok tercih edilen yenebilen, leziz bir tür. Şeklinden ve siyah renginden dolayı
yenebilirliğine inat Ölüm Trompeti olarak da biliniyor.
Fotojenik ‘Mycena’ ailesine ait olduğunu düşündüğüm fakat henüz kesin
olarak tanımlayamadığım iki farklı mantar türü.
Amanita Phalloides'in iki farklı evresi: Soldaki yumurtasından yeni çıkmış bir genç, sağdaki ise yetişkin bir birey |
Yabanda
mantar toplayan herkes tarafından görür görmez mutlaka tanınması gereken öldürücü Amanita Phalloides
mantarı ülkemizde Evcikkıran, Köy Göçüren
ve Ölüm Meleği gibi manidar isimlerle biliniyor. Dünya çapında meydana
gelen mantar zehirlenmesi nedenli ölümlerin %90’nından bu soluk zeytuni renk
şapkalı ‘soğukkanlı seri katil’
sorumlu.
Mycena delicatella. Yenmez |
Mycena rosea. Zehirli |
Mycena arcangeliana. Yenmez |
Macrolepiota Procera (Şemsiye Mantarı) |
Bizde ‘Şemsiye
Mantarı’ olarak bilinen Macrolepiota Procera’nın genç
ve yetişkin hali yan yana. Yenebilir ve lezzetli.
Amanita Pantherina |
Halüsinojen bir
tür olan panter desenli yakışıklı Amanita Pantherina.
Bir Pholiota türü (flammans olabilir) |
Pholiota ailesinden sarı, tüylü bir mantar. Türü muhtemelen flammans.
Yenebilirliği konusunda henüz bir ortak görüş yok. Şimdilik yenmez
sınıfında.
Hygrocybe conica |
Hygrocybe
conica’nın farklı
renklerdeki iki değişik hali: Soldaki gökkuşağı renginde, sağdaki ise parlak sarı-turuncu
renklerde. Yenmez.
Lycoperdon Perlatum (Osuruk Mantarı, Puf Mantarı) |
Lycoperdon Perlatum (Osuruk
Mantarı, Puf Mantarı) üzerine basılınca patlar ve bir spor bulutu püskürtür etrafa: Pufffffff!!! Yenebilir ama
lezzetsizdir.
Ormandaki tüm 'Homo Sapiens'lere rağmen;
Ben gideeerim Ormana Hey, Mantara Hey, Ormana Hey, Mantaraaa!!!
Saygılarımla,
Kaynak:
Türkiye’nin Mantarları-1, Jilber Barutçiyan, Oğlak Yayınları, 2012
ÖNEMLİ UYARI: Bu blogdaki bilgileri kullanarak mantar toplamayın.
Zehirli ve yenebilen mantarları birbirinden ayırt etmek bazen çok zor
olduğundan topladığınız mantarlar hakkında bilgi sahibi olmak için mutlaka bir
uzmana danışın.
yoldaşlığı ile defalarca ve kilometrelerce yol gittiğim sevgili kuzenimin beni mantarlara bulaştırmasından mutluyum. doğada renk, şekil, doku, koku, tat açısından sanırım en zengin kaynak olan mantar dünyasından uzak her kim varsa hiç durmasın. önder Esen K. görev mantar avı.
YanıtlaSilbir de tabi her mantar avı sonrası kurtboğazında çekilen kızılcahamam pirzolalı ziyafetler var ki o da belki de sıradaki yazının kaynağı...
YanıtlaSil